Türkiye’de Apaçi Gençlik Algısı ve Gerçekleri
Tarih boyunca kurulan toplumsal örgütlenmelerin tamamında devlet mekanizmasında olduğu gibi toplum yaşayışının içinde de yer alan ve yazılı olmayan bazı kanunlar vardır. Bu kanunlar gelenek, adet, töre, alışkanlık, kültür vs. gibi kavramlar ile açıklanagelir. Bu kanunlar yazılı olmamakla birlikte toplumun önemli bir bütünü tarafından kabul edilip, hayatın içerisinde uygulanan ve toplumsal uyumu destekleyip kargaşaları belli ölçüde önleyen şeylerdir. Fakat gene her toplumda belli koşullarda ortaya çıkan ve toplumsal uyumu bozduğu için ötekileştirilen ve toplumun dışına itilmeye çalışılan bazı kişiler vardır. Bu kişiler siyasi baskılar, ekonomik problemler, savaşlar, göç vs. gibi bazı özel durumlar sonrasında içinde bulunduğu toplumun ona biçtiği role adapte olamayan, bu adaptasyon sorunu dolayısıyla toplumu rahatsız eden ve toplumdan dışlanan kişilerdir. Toplumda kendisine yer edinmekte zorlanan bu kişiler kendisini gösterebilmek ve var olabilmek adına marjinal bazı çabalara başvurabilirler. Tarihte bu duruma örnek olabilecek birçok sosyal grup olmuştur.Bu gruplara verilebilecek en güncel örneklerden birisi “Apaçiler”dir.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nde öğretim üyesi olan ve gençlik, alt kültür, kentleşme, aile, yoksulluk ve madde bağımlılığı konularında çalışmalar yapmakta olan Ömer Miraç Yaman’ın Apaçi Gençlik kitabında apaçi kavramı, apaçi kavramın tarihçesini, apaçilerin İstanbul Esenler odağı üzerinden yaşantılarını derinlemesine okumaktayız.
Yaman’ın kitap boyunca sorduğu soruları şu şekilde özetleyebiliriz: Apaçi gençler kendilerini nasıl tanımlamakta ve toplum içinde nasıl algılanmaktalar? Gençlerin yaşıtları ile olan ilişkileri ne boyuttadır ve bunun sosyalleşmeleri adına nasıl etkileri vardır? Apaçi gençlerin gelecek beklentileri ne doğrultudadır? Apaçi gençlerin giyim-kuşam, müzik, sosyal medya temelinde kültürel konumları bizlere ne göstermektedir? Apaçi gençler nasıl bir aile yapısında yetişmektedir ve kendilerini aileye bakışları nasıldır? Göçün apaçi gençliğe nasıl bir etkisi olmuştur? Apaçi gençlerin devlete, siyasete ve dine bakışları nasıldır?
Yaman, M.Perrot’un “Paris Apaçileri” üzerine yaptığı çalışmaya atıfta bulunarak Apaçi kavramının ilk defa 1902 yılında Fransa’da bir haber başlığında görüldüğünü söylemektedir. Fransa içinde bu kavram işsiz, şiddet eğilimi olan, başıboş gençleri tanımlamak adına kullanılmış olduğunu ve kavramın Türkiye’de ilk olarak “apaş” olarak kullanılırken 2000’li yıllara geldikten sonra “apaçi” olarak kullanılmaya başladığını da okuyoruz Apaçi Gençlik Kitabı’nda. Liseliler, kafe sahipleri, otobüs şoförleri, rehber öğretmenler, emniyet yetkilileri gibi kişilerle apaçi gençler hakkında konuşan Yaman tüm bu grupların apaçi kavramını genel olarak: “… söz konusu gençlerin toplumsal değerlerden uzak, farklılık peşinde koşan ve bir şekilde ana kültürel yapıya uyumlu hale getirilmesi gereken ‘sapkın gençler’” şeklinde tanımladıklarını söylemekte. Apaçi gençlerin suça meyilli kişiler olmaları sebebiyle çevrelerinde onlara karşı ciddi bir ön kabul oluştuğunu ve çoğu zaman bu kabulün onları hiçbir eyleme girmeden toplum tarafından suçlanan, rahatsız eden konumuna düşürdüğünden bahsediyor Yaman. Özellikle emniyet güçleri ile olan ilişkilerinde bir suçlu profili oluşturdukları için çok ciddi sıkıntılar yaşadıklarını da okuyoruz.
Kitabın değindiği önemli noktalardan birisi apaçi olarak tanımlanan gençlerin önemli bir bölümünün kendisini apaçi olarak tanımlamıyor olması. Yani apaçilere isimlerini takan kişiler dışarıda onları gözlemleyen kişiler olmakta. Toplumun kimlere apaçi dediği konusunda ise Yaman’a göre tam bir söz birliği bulunmamakta. Apaçi kavramının yanında: dızo, karakafalar ve taskafalar gibi başka isimlendirmeler de bulunduğunu okuyoruz. Bunlar apaçiliğin kapsayabileceği kavramlar olmakla birlikte toplum içerisinde kavramlar konusunda bir netlik olmadığını görebiliyoruz. Yaman’ın mülakat yaptığı gençlerden birisi olan Kenan dızolarla olan ilişkilerine dair söylediği cümle bu konuyu çok güzel özetlemektedir: “Ben onlara apaçi diyorum, onlar bana apaçi diyorlar.” Bu kavramların yanısıra kıro, maganda, barzo kavramları ile de apaçi kavramının birbirini çağrıştıracak şekilde kullanıldığını görüyoruz. Yaman modifiye araba ve çakma eşortman örnekleri ile bu gençlerin aslında toplumun belli kesimlerini taklit ederek topluma adapte olma çabasında olduklarını fakat bunun olumsuz bir şekilde yansımasıyla uyuşturucu, faça, hırsızlık, taciz, şiddet gibi sıkıntılar doğurduğundan bahsetmekte. Mülakat yapılan isimlerden olan İmam Abdullah Bey’in belirttiği “itibar” konusunu Yaman’da ayrıca vurgulamakta. Çevresinden itibar görmek isteyen genç, bu itibarı göremediği gibi bir de ötekileştirilmektedir.
Tüm bu durumların yanısıra gençlerin neredeyse tamamının yaptıklarından rahatsız olması ve erkeklerde askerlik ile kızlarda evlenme ile “tövbe” etme arzusunun bulunduğunu da belirtiyor Yaman. Hemen hiçbirinin gelecekte Esenler’de yaşamak istememeleri, zengin olma hayalleri ve bulundukları hayatlardan kurtulup yeni bir hayat kurma arzuları, dini inançlarını sürdürmeleri vs. gençlerin içinde bulundukları durumdan sorumlu olarak çevrelerindeki insanları gördüklerini fakat buna rağmen dışarıdan gelen olumsuz yargılara karşı tepkisiz kaldıklarını da görüyoruz. Daha doğrusu tepkilerini sözel olarak vermiyorlar. Kıyafetler, saç tarzları, façaları, dövmeleri, kendilerine has yazma stilleri, dansları, dinledikleri müzikler, dilleri aslında dışarıya verdikleri tepkiler. Yaman ve mülakat yaptığı kişilerden gençleri anlama gayreti içinde olan birçok kişi bunları söylemekte.
Apaçileri bu noktaya iten sebepler olarak göç, silik aile yapısı, aile içi şiddet, yoksulluk gibi birbiriyle alakalı birçok başlık sayabiliriz. Yaman’a göre bu sorunların hepsinin temelinde göç kavramı yer almakta. 23 apaçi genç ile mülakat yapan Yaman bu kişilerin yalnızca 1 tanesinin Marmara bölgesinden olduğunu söylüyor. Geri kalan 22 kişinin ise 13’ü doğu bölgelerinden gelmiş. Yaman’ın genel olarak aktardığı bölgede yaptığı gözlemler de bu bölgesel dağılımın genel dağılımdan çok da farklı olmadığını göstermekte. Metnin hemen başında bahsettiğimiz topluma uyum sağlayamama sorununun temelinde apaçiler özelinde ilk olarak o topluma sonradan katılmış olmanın etkisi var. Apaçilerle beraber anılan maganda, barzo, kıro gibi tanımlamalara muhatap olan kişilerin önemli bölümünün de şehre göçle gelmiş kişiler olduğunu görüyoruz. Anadolu’dan göçen ve geleneksel bir aile yapısına şahit olunan ailelerin çocukları İstanbul çevresinde karşılaştıkları koşullar ve ailelerinin onlardan bekledikleri davranışlar arasında bir ikileme düşüyorlar ve bu ikilem aileye de yansıyınca aile içinde şiddet, boşanma, kaçma gibi durumlara şahit oluyoruz. Yaman’ın “silik aileler” olarak bahsettiği aileler arasında iletişim fazlasıyla kopuk ve gençlerin zamanının önemli bölümünü parklar ve kafelerde geçirdiklerini, kendilerini yalnızca oralarda güvende hissettiklerini görüyoruz. Ailenin şehre adapte olamaması ardından ekonomik sıkıntıları da ortaya çıkarıyor. Yaman’ın giriş bölümünde kitabın fikrinin öncelikle “yoksul gençlik” üzerine düşünmeyle ortaya çıktığını söylemesi aslında kitabın bir diğer odak noktasını da göstermiş oluyor. Yoksul olan tüm gençleri apaçi olarak nitelendiremesek de yoksul gençlerin bir kısmının hayata tutunabilme adına geçtiği zorluklara şahit olabilmemiz adına apaçiler çok güzel bir örnek oluşturmaktalar. Ekonomik sıkıntılar onları hırsızlığa itmekte, ailevi ve çevresel sıkıntılar da eklenince bunları bir süreliğine de olsa aşabilmek adına uyuşturucu tercih edilmekte. Bu durumlar toplum tarafından daha fazla dışlanmalarına sebep olmakta ve gençlerde tepkilerini yukarıda saydığımız marjinallikleri yaparak göstermekte ve bir gün tövbe edip, zengin olup, bulunduğu yerden uzaklaşarak yeni bir hayat kurabilmenin hayalini kurarak hayatlarını sürdürmektedirler. Yaman bu durumu kavramsal olarak “Veresiye Hayat” olarak ifade etmekte: “ Veresiye Hayat, gençlerin en belirgin mahrumiyetlerinden birisini, ertelenmiş ve şimdi yaşanamadığı düşünülen bir hayatı sürekli ileriye ötelemenin kavramsal bir tasviridir.”
Yaman’ın metnini içeriğini bir yana bırakarak, başlıkları üzerinden değerlendirmemiz gerekirse nitel bir araştırma için kusursuz bir şablon elimize geçmektedir. Kitabı üç bölüme ayırıyor Yaman: Kuramsal ve Kavramsal Zemin, Araştırmanın Metodolojisi, Araştırmanın Bulguları. Bunların yanı sıra alt başlıklar, başlangıçta açıklayıcı bir giriş bölümü ve finalde genel bir değerlendirme. Bir nitel araştırma şablonu sunması açısından kıymetli bir metin. Kıymeti yalnızca bununla da kalmıyor. Giriş bölümünde konunun seçilme sürecinden kendisinin de bahsettiği üzere literatürde bulunan ciddi bir boşluğu kapatması açısından çok mühim bir çalışma gerçekleştirmiştir. Gençlik sosyolojisi adına Türkiye’de sadece iki adet çalışma olması bu durumun ciddiyetini fazlasıyla gözler önüne sermektedir. Gençlik sosyolojisi yanısıra “altkültür” kavramı da ülke de literatür manasında ihmal edilen konulardan birisi olmakta ve bu çalışması ile Yaman o konuda da önemli bir çalışma ortaya koymuş olmakta. Kendisinin 2010 yılında yaptığı Türkiye Gençlik Çalışmaları Bibliyografyası adlı çalışma da bu konuda önemlidir.
Araştırma süreci bahsine gelene kadar kuramsal ve kavramsal zeminin açıklanması, araştırmanın metodolojisinin aktarılması için 139 sayfa ayrılmıştır. Kitabın ekler ve kaynakça bölümü harici 400 sayfadan oluştuğunu hesaba katarsak bu ciddi bir orandır. Araştırma sürecinde yararlanılan fenomenolojik-yorumsamacı yöntemin tarihine kadar anlatılması metni fazlasıyla detaycı kılmakta. Metnin genel dilinin sadeliği, önemli bulunan konuların tekrar tekrar anlatılmaktan çekinilmemesi ve kuramsal ifadelere yer verilmemesi metnin geniş bir okuyucu kitlesini hedeflediğini göstermekte. Fakat bu sade dil ve bol tekrar okuru yer yer sıkabilmektedir. Çalışma için geniş bir kaynak kullanım şansı olan Yaman’ın dipnotlarda kaynakça olarak internet linkleri vermesi ve kitabın üzerinden belli bir süre geçtiği için bu linklerin bazılarının çalışmıyor olması bir problem olarak göze çarpmaktadır. Bu anlamda edindiği zengin görsel kaynağı bizlere tek bir linkte toplayarak sunması çok daha etkili olabilirdi. Bunun dışında görsellerin siyah beyaz olması ve yetersiz olması da dikkat çeken bir diğer nokta olmuştur. Metin bittiğinde görsel olarak apaçi genç tipolojisi gözler önüne gelmemektedir. Son olarak ise mülakat çıktılarına fazlasıyla yer vermiş olması ve kendi görüşlerine nazaran çok daha az yer vermesi metnin bir diğer eleştiri noktalarından birisi olmaktadır. Fakat literatüre yaptığı önemli katkı sebebiyle metin kesinlikle çok ciddi bir değeri hak etmektedir.
KAYNAKÇA
Yaman, Ö.M. (2013) “Apaçi Gençlik, Gençlerin Toplumsal Davranış ve Yönelimleri: İstanbul’da “Apaçi” Altkültür Grupları Üzerine Nitel Bir Çalışma”. İstanbul, 2013,
Yorumlar
Yorum Gönder